Hikaye Bölüm 25
Bindik arabaya gidiyoruz atakan'la, babamın aklı bende bunu biliyorum ama bunu kendim yapmalıydım, kitabı arka koltuğa attık, ben sürüyorum bu yanımda oturuyor, yaklaşık yarım saat hiç konuşmadık, yarım saat sonra atakan ötmeye başladı, emin misin kitabı hocaya gösterme kararında dedi, bi taraftan yola bakıyorum bi taraftan boynumu sağa çevirdim buna cevap veriyorum, bilader dedim, bu sefer benim dediğim olacak, eğer sen gelmek istemiyorsan durayım burda siktirol git, otostop ceke ceke gidersin, hiç birşey demedi önüne baktı, bende yola baktım, tek muhabbetimiz bu olmuştu yol boyunca, hocanın köyüne geldik, hava kapalıydı, dağlık olduğu için genelde yağmur falan çok yağardı, hocanın evinin önüne durdum, indi atakan isteksiz tavırlarla, ben de indim, kitabı aldım arka koltuktan, hocanın kapısını çaldık ses veren olmadı, tekrar çaldım yine ses veren olmadı, içeri girelim oradadır dedim, kapının kolunu indirdim
ama kilitliydi, niye kilitliydi bu kapı, oturalım biraz şurda atakan dedim bahçe tarafında oturduk, benim elimde kitap hocayı bekliyoruz. Oturduk bekliyoruz, yaklaşık 20 dakika kadar bekledik kimse gelmedi, içten içe akşam gördüğüm rüya geliyordu aklıma, ama hoca çok çok bilgili bir adamdı kendini korurdu, böyle rahatlatmaya çalışıyorum kendimi, atakan'la ise hiç konuşmuyoruz, kimbilir o neler düşünüyordu o an, birden küçük köy camii'nin olduğu taraftan hocayı gördüm içim o kadar ferahladı ki, bize doğru geldi beni görünce tebessüm etti, vardım elini öptüm, nasılsın oğlum dedi, çok şükür hocam daha iyiyim lakin size göstermek ve anlatmak istediğim şeyler var dedim, atakan benim arkamda duruyor, sen de hoşgeldin oğlum dedi hoca atakan'a ama ona bakarken o uzun kaşlarını çatmıştı, anladım ki hoca hoşlanmamıştı atakan'dan, sonra elime baktı ve kitabı gördü, bu nedir oğlum dedi, hocam bütün bunları başımıza musallat eden şey dedim, gelin oğlum içerde konuşalım dedi, hocam kapıyı kilitlemezdiniz niye böyle birşey yaptınız dedim, artık eskisi gibi güvenli değil oğlum evdeki halımı çaldılar dedi, kim hocam yapan dedim, bilmiyorum oğlum dedi, yani bir insanmı yoksa şerli bir yaratık mı dedim, kapıyı açtı içeri girerken anlatmaya devam ediyordu, oğlum dedi burası küçük bir köy, geceleri ışık olmaz ses olmaz, onların düğünü oluyor kafileleri köyün dağ yamaçlarından geçiyor, belki onlar çaldılar belki bir ademoğlu bilmiyorum günah almak istemiyorum dedi. içeri girdik, hoca köşesine oturdu, biz de yanyana minderlere oturduk, uzat oğlum kitabı dedi verdim, kitabın üzerine bakmasıyla şaşkınlığını bir hayli arttı, nereden buldun bunu dedi, bu arkadaşın bir tanıdığı vermiş hocam dedim, bu yazma ve mühür nabati mührü oğlum dedi, hiçbirşey anlamadığımı belirtircesine suratına baktım, bunlar ifritlerle düğün yapan, çöllerde yaşayan insanlar dedi, bu çok uzaklardan gelmiş buraya, çok şerli bir kitap dedi, atakan'a bakıp sana bunu veren kefere neden verdi senden ne istedi dedi, atakan sadece yüzüne bakıyordu hocanın cevap veremedi, hiç kullandınız mı bu kitabı dedi hoca, kullandık hocam dedim, yüzünü yere düşürdü hayalkırıklığına uğramıştı bu cevabım karşısında, dikkatimi çeken şey kitabın sadece dışına baktı ama içini açmıyordu, hocam incelemeyecek misiniz dedim, inceleyeceğim oğlum önce karnımızı doyuralım dedi, hoca'da bir gariplik vardı anlamamıştım ama vardı, yemek falan yiyelim derken akşam oldu, oturduk tekrardan, kitap hocanın yanında duruyordu, güneş tam olarak battıktan sonra sanki bu anı bekliyormuş gibi hoca gözlerini atakan'a dikti, arapça konuşuyordu ''kimin hizmetindesin'' dedi, atakan'ın gözleri faltaşı gibi açıldı hocaya bakıyordu, hoca ayağa kalktı atakan'ın üzerine yürüdü amacının bizi akşam olana kadar oyalamak olduğunu anladım o an, gözlerine baktı atakan'ın ''men hüve ifritün'' dedi , kim o ifrit diyordu, hocanın bu anlamsız hareketlerinden hiçbirşey anlamıyordum ayağa kalktım hocam ne oluyor dedim duymuyordu beni sadece ''eyne cinne'' dedi nerde o diyordu, atakan korkarak hocaya bakıyordu kapıda mı dedi hoca. atakan'a iyice yaklaştı yüzüne karşı bağırdı birden, kapıda mı dedi, atakan eğdi boynunu ağlıyordu, sanki çok üzgündü, hoca bağırmaya devam etti, atakan hala ağlıyordu susmadan, sonra hoca atakan'ı omuzlarından tutup sarstı, bağırıyordu hoca, 'eyne' dedi, nerede o, atakan artık yere dizlerinin üzerine çömelmiş hıckıra hıckıra aglıyordu, hoca bıraktı onu kapıya yöneldi, atakan hocanın koluna yapıştı 'ene' yani ben dedi, hoca gözlerine baktı atakan'ın, 'eyne beytüke' dedi, nerden geldin diyordu, ağlayan üzülen atakan, birden sırıtmaya başladı, gülüyordu hocaya bakıp boynunu tuhaf tuhaf sallıyordu, hoca git buradan şerli dedi, sesli şekilde gülüyordu artık atakan gitmiyordu sadece gülüyordu zevk alıyordu sanki bu durumdan, hoca bana baktı, tut kollarını şunun dedi, hemen tuttum kollarını, hoca ağzını açtı bir eliyle çenesini aşağı doğru çekiyor, diğer elinin baş parmağını alnına bastırıyordu, birşeyler okumaya başladı, gülmesi durdu atakan'ın, hoca 'eyne beytüke' dedi tekrardan, atakan gözlerine nefretle baktı hocanın, sonra bağırdı yüzüne karşı 'nabat' dedi, o anki görüntüyü hiç unutamam, hoca alnına daha sıkı bastırıyor, konuşmasını engellemek için çenesini iyice sıkı tutuyordu artık, birden atakan'ın alnında siyah sanki kül gibi ke-fe-re yazısı çıktı, gözlerim faltaşı gibi açıldı sadece izliyordum, hoca git dedi tekrardan bana, kapıyı aç dedi, koşup açtım kapıyı, atakan kapıdan hışımla çıktı, kendisi çıkmıştı bu sefer gecenin karanlığında, hoca kan ter içinde kalmıştı, tuttum kolundan oturun hocam dedim, oturdu köşesine, betim benzim atmıştı benim zaten hiçbirşey anlamadım kitabı veren adamla aynı yazı çıkmıştı çünkü, hocaya bakıyordum ayakta dikilip, otur oğlum anlatacağım dedi...
>Hikayenin Yirmi Altıncı Bölümüne Ulaşmak İçin Tıklayın<
Bu tarz hikayelerin devamı ve paylaşımlardan öncelikli haberdar olmak için ABONE OL bağlantısına tıklayın ve daha sonra karşınıza çıkan ekranda izle butonuna tıklayarak sitemize abone olun ve birçok konuda öncelik kazanın:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder